Ergür Altan –
İnsanları sormayın bana, sevgiler vardır heveslenip de emek verdiğim. Sokak kedilerine kitap okuyan bir şizofrenin,- ben oluyorum sanırım o şizofren- hikâyesidir okuyacağınız.
An geliyor, bütün seslerini işitiyorum yeryüzünün; binlerce parçaya bölünüyor ruhum. Bir çocuğun verdiği son nefes, küçücük, sızılı bir kıpırtı oluyor yanağımda. Ürperiyorum acı çeken her hayvanda, kıyılan her ağaçta, kurutulan her ırmakta. Bana “anne “diye sesleniyor sapsarı bir yaprak ve anlıyorum yastığımı pamuklarla değil, solgun yapraklarla doldurmam gerektiğini. Düşlerime uçsuz bucaksız bir sonbahar serpiliyor birkaç saatlik yorgun argın uykularımda, bazen de son bir bahar…
Pek bir eşyam yok odamda; defterlerim var bir sürü, boya kalemlerim ve bağlamam. Şiirler, sözler biriktirip, bağlamamla söylüyorum biriktirdiklerimi.
Yüzümde rengarenk bir neşe
Uzattım elimi güneşe
Ben değil güneşin gördüğü
Toprağa ektiğim menekşe…
Çocuksu buluyor sözlerimi dinleyenler ve dalga geçiyorlar benimle; ama güneş kederleniyor hep ve tabiat ana bağrına basıyor beni her gece…
Şizofrenmişim, öyle diyorlar. Mezbahalardaki kuzuların çığlıklarını duymamam gerekirmiş mesela. Siz de duyuyorsunuz o çığlıkları eminim, ama duymazdan geliyorsunuz…
Şiddete meyilli değilmişim, buna şükrediyorlar. Ben bütün işkence izlerini duyumsuyorum; umarsız bir bakışı, içtenliksiz bir sözü, şefkatsiz bir dokunuşu… Siz şiddeti can yakmaktan, yaralamaktan, öldürmekten ibaret sanıyorsunuz; hayır efendim, incitmek de şiddettir ve öyle çok incitiyorsunuz ki beni…
Kağıt toplayıcı gencecik bir can sokuldu yanıma bir gün, “abla, ben seni hep bu parkta görüyorum kitap okurken, bana da kitap okur musun?” dedi. “Sokuluver kedilerin yanına, beraber dinleyin hikâyeyi” dedim. “Abla, kediler yok ki burada” dedi. “Görmüyor musun, tam dört kedi var” dedim. Şaşırdı önce, sonra gözleri doldu birdenbire. “Sen benim öz ablamsın” dedi. Sarıldık birbirimize; ben öyle çok ağladım ki, bütün kirlerinden arındı yeryüzü gözyaşlarımla; bütün hoyratlıklarından, lanetlerinden, kıyıcılıklarından…
O günden sonra birçok kağıt toplayıcı can geldi parka; üç, beş, on, nice güzellik… Kağıt toplayıcılar, evsizler, deliler ve elbette sokak kedileri. Çizmeli Kedi`yi okudum onlara, Küçük Prens`i, İnce Memet`i, Memleketimden İnsan Manzaraları`nı…
Annem, “normal olsaydın keşke, çoktan evlenip çoluk çocuğa karışırdın” dedi bana bugün. “Bir travestiyle tanıştım, ilk kez bir dolmakalemim oldu” dedim gülümseyerek ve can`ın bana verdiği hediyeyi gösterdim. “Seni gebertirse öyleleri gebertir!” dedi bana hiddetlenerek.
Babam, “ne fenalığımız oldu ki, Allah bize senin gibi bir deliyi verdi evlat diye” söyleniyor sık sık. “ne deliliğimi gördün ki” diye sordum ona geçende; “ sokak kedilerine parti vermişsin ve ne kadar evsiz, çulsuz, ana babasız çocuk varsa davet etmişsin!” dedi. “Eğlenmek sokak kedilerinin de hakkı” dedim, “ benim de hakkım, senin kin tuttuğun, nefret kustuğun kim varsa, hepimizin hakkı!” Dövdü beni babam, çok yandı canım…
Şizofrenmişim, öyle diyorlar. Sizin sevgisizliğinizi duyumsamamam gerekirmiş mesela. Siz de farkındasınız kendi sevgisizliğinizi eminim; bilmem ki niye kutsuyorsunuz tutkuyla…
İnsanları sormayın bana, sevgiler vardır heveslenip de emek verdiğim Günlük tutacağım çizgili defterlerime dolmakalemimle; bir şizofrenin sevgisini anlatacağım sizin sevgisizliğinize inat, buruk bir gülümsemeyle…
[the_ad id=”3174″]
Siz de fikrinizi yazabilirsiniz: